Deprem ile Birlikte Çarpık Kentleşme, Akılsız Şehirleşme ve Rantal Siyaset de Çöktü

6 Şubat’ta sabaha karşı, 10 ilde ağır hasar bırakan büyük bir deprem yaşadık. On binden fazla bina çöktü, çöken binalarda onbinlerce insan yaşamını yitirdi.

Depremin trajedisini, sosyolojik, idari ve psikolojik etkilerini ise tüm Türkiye hatta dünya yaşıyor. Özellikle İstanbul gibi kozmopolit metropollerde yaşayanların eş, dost ve akrabalarının deprem şehirlerinde olması psikolojik sınırları daha çok zorluyor.

Herkesin aklına gelen hatta çıkmayan sorular var:

Acaba burada olur mu? Olursa biz ne yaparız? Nereye gideriz? Canımızı nasıl kurtarırız?

Bu soruların net cevaplarının bilinmemesi vatandaşlar üzerinde baskı ve korkuları ciddi anlamda tetikliyor. Çünkü mevcut şartlar belirsizlikleri ve bilinmezlikleriyle korkuları besliyor.

1950’lerden sonra büyük şehirlere başlayan göç, oy kaygısı ve arazi mafyası sayesinde yaşanan çarpık kentleşme; Türkiye’nin önemli bir sorunu haline gelmişti. Dünyanın en güzel şehri İstanbul da bundan nasibini epeyce aldı. Ta ki 1999 İstanbul depremine kadar.

1999 depreminden sonra başlayan depreme dayanıklı bina kavramı ve 2000 yılında başlayan Milenyum rüzgarı inşaat sektörünü hızla tetikledi. Bir çok köklü firma inşaat sektörüne geçiş yaptı. Burada zenginleşme olduğunu gören çok kişi inşaat yapmaya başlayarak müteahhit kartvizitine sahip oldu.

Açılan ya da değiştirilen imar planlarıyla 1’e 5 kazanan inşaattan, siyaset de payını almaya başladı. Kağıt üzerinde düzgün aslında kaçağı olan pek çok bina hızla dikildi. Her dikilen inşaattan müteahhit, yerel yönetimler, siyasiler ve iş bitiriciler paylarını aldılar. Tabii bu ranttan denetleyenler de nasibini aldı. (Tüm bunlardan işini düzgün yapan, kul hakkı yemeyen, rüşvet almayan, rüşvet vermeyen herkesi ayırmak gerekir.) İnşaat öyle bir fırtına haline geldi ki bina yapacak yer kalmayınca; büyük imar planı değişiklikleriyle dere yatakları, bataklıklar imara açıldı. Üzerlerine plazalar, gökdelenler, sözde cennet siteler yapıldı.

Peki bu kadar hoyratça büyüyen imara oranla:

Yaşadığımız şehirlerin planları nasıl yapıldı?

Alt yapı ve üst yapı ne kadar önemsendi?

Şehirler akıllandı mı?

Sürdürülebilirlik kavramı ne kadar gözetildi?

Karbon emisyonları dikkate alındı mı?

Yaşam yoğunluğu artan şehirlerin atık yönetimi hesaplandı mı?

Yeni binalar yaparken bu binalara giden yeni yollar yapıldı mı?

Otoparkları yapıldı mı?

Bisiklet yolları yapıldı mı?

Bir kenti yönetmek için gerekli olan veriler toplanıp, işlenerek vatandaşın hayat kalitesi arttırıldı mı?

Vatandaşın karar alma mekanizmalarında fikrini alacak dijital demokratik katılım sağlandı mı?

Bugün çok büyük ve acı bir depremi yaşadık.

Yerleşim alanı olan köy veya mahalle, ilçe ve şehirler için:

Deprem/afet planları yapıldı mı?

Yaşayan sayısına göre yerel kurtarma grupları oluşturuldu mu?

Deprem/afet konteynerleri hazır mı?

Makineler-teçhizatlar var mı?

Barınma,iletişim,enerji,su,gıda,ulaşım,güvenlik alternatifleri yapıldı mı?

ASIL KRİTİK SORU: İnşaatlara yer bulmak için plan tadilatları yaparken; bir tane fazladan afet toplanma alanı ya da afet lojistik alanı açıldı mı?

YOK YOK YOK YOK!

Ama siyaset yaptınız! Benim gibi; bunları söyleyenleri ötekileştirdiniz, kişisel servetinize servet katmanıza kalkan olan siyasi partinize zarar vermekle suçladınız. Bugün de eleştirileri azaltmak siyaset yapmayalım diye siyaset yapıyorsunuz! Çünkü hepiniz oradaydınız.

Resmî olarak 2017’den beri, deprem olmadan ve her deprem sonrası ikaz ettiğim, dile getirdiğim her şeyi bugün yaşıyoruz.

Bugün yaşanılan depremle binaların altında yalnızca insanlar kalmadı. Yağmalar, hırsızlıklar, kaçak yapılarla insanlık da çöktü. Yönetenlerin yanlış siyaseti, rantal dönüşüm sevdası, çarpık kentleşme ve akılsız şehirleşme de çöktü.

Yönetenlerin hoyratça harcadığı O devir bitti.

Artık devir; sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda yaşanan AKILLI ŞEHİRLER, AKILLI YÖNETİMLER, AKILLI YAŞAMLAR devridir.

SERDAR ASLAN

CityLab

Seninvekilin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir